Söyleşi: Nefise
Abalı
Fotoğraflar: Gülsüm
Abalı
Ucundan kıyısından sanata bulaşmış çoğu kişi “sanat
nedir, usta nedir?” diye sorar kendine. Sanat ve usta deyince ilkin babam gelir
benim aklıma. Babam kendimi bildim bileli bir usta. Ferforje ustası. Yani demir
ustası. Ustasından öğrendiklerini çırağına ve kalfasına ulaştıran bir köprü.
Atölyesinde gece gündüz çalışan bir emekçi. Eline kalemi ve kâğıdı aldığında
tasarımcı, çekici ve kaynak makinesi aldığında ise bir işçi. Babam demirin
altına üstüne de hayran (“Alt tarafı demir” diyenlere gelsin). Babam İtalyan ve
Fransız dekorasyon dergilerini inceleyen bir öğrenci… “Usta bu motif neden
simetrik değil?” diye soran müşterisine “O da benim imzam” diyen bir sanatçı…
Babama yaptığı eski
koleksiyonları sordum. “Emek
verilen her şeyin benim gözümde bir değeri vardır. Onları hurda olmaması için
topluyorum. Benim emek verip ruhumu kattığım şeyler hurda olursa, üzülürüm.” dedi.
Onca yıldır biriktirdiği eski eşyalar, ürettiği birbirinden değerli işler,
işine duyduğu sevgi, emek, ruhunu katmak hepsi anlam kazandı gözümde. Bir çocuğun
29 yaşında babasını “tanıma”sı böyle bir şeydi. Babamın emek verip ruhunu
kattığı hiçbir şey “hurda” olmasın, harfler ve görüntüler aracılığıyla sonsuza
dek kalsın diye zamana not düşüyorum, kayıtlara geçsin lütfen.
Çocukluğumdan beri çevremde babamın işine düşkünlüğü
ve işini severek yaptığıyla ilgili konuşulurdu. Ardından birer cümle eklenirdi.
Bu işten para kazanılmazdı. Babam başka işler yapmalıydı. Hem herkes makine
üretimi demircilik yapıyordu. Babam niye el yapımı demircilikte ısrarcıydı. Bazıları
ise babamın hayatını bambaşka bir yöne çekiyordu. Keşke babam memurluğu
bırakmasaydı vs. vs. Bu sözler babamın umrunda değildi. Çocukluğunda başladığı
bu meslek onun için hava gibi, su gibiydi. Para için bırakılıp gidilecek gibi
değildi.
Şu an 57 yaşında. İzmir'de, yıllardır çalıştığı aynı dükkânda tek başına üretiyor artık. Pek
çıraklığa meraklı olan yok şimdilerde. Arada heyecanlanıp şöyle bir hevesli bir
çırak gelse neler öğretirdim diyor ama gelmiyormuş işte. Ben burada babam Mustafa Abalı'ya 50
yıllık deneyimini, ustalığını, sanata bakışını, ustalık ve çıraklık üzerine
düşüncelerini ve işine âşık olmanın ne demek olduğunu soracağım.
- Baba demirciliğe ilk başladığın günü hatırlıyor
musun? İlk ustanı, eline aldığın ilk demiri…
Demirciliğe ilk başladığımda 7-8 yaşlarındaydım.
Babam nalbanttı. Onun yanında çıraklık yapıyordum. Bir gün zımbayı kırınca,
babam beni dövdü. O gün deftere A-A, B-B yazarken gözyaşlarım sayfalara
aktığında mesleğin ilk temelleri atıldı herhâlde. İlk ustam Manisa merkezde
Rıza Çözel’di, ben ise 11 yaşındaydım. Ustamın ustası da bir Ermeni’ymiş. Elime
ilk aldığım demiri hatırlıyorum, 20’ye 5 Lama’ydı.
- Bu işe başlar başlamaz ben bu işi seviyorum mu
dedin? Yoksa demirle haşır neşir oldukça mı sevmeye başladın?
Bu işe başlar başlamaz “Ben
demirciyim.” dedim kendime. Hatta daha işe başlamadan demirciliği çok
seviyordum.
- Gençken demircilikte zorlandığın oldu mu? Ya da
pes ettiğin, bu işi bırakacağım dediğin zamanlar yaşandı mı?
Hiçbir zaman zorlanmadım,
demircilikten bıkmadım, pes etmedim ve bu işi bırakayım demedim.
- Nasıl işler üretiyorsun? Hangi işleri üretirken
daha çok keyif alıyorsun?
Her türlü demir işini yapıyorum; ama
en keyif aldığım işler tarihî binaların restorasyonu sırasında eksik-noksan
olan parçaları tamamlamak. Çünkü bu işleri eskisi gibi yapan ustalar epey
azaldı.
- Ürettiğin işlerin çoğunda tasarım sana ait. Bir
tasarım yaparken ya da çizerken nasıl çalışıyorsun? Süreci anlatır mısın?
İlk etapta müşteri kendi isteğini
belirtiyor. Daha sonra işin durumuna göre bazı şeyler benim istediğim gibi
değil de demirin (motifin) istediği gibi oluyor.
- Ferforje dekorasyon ürünlerine ilgi giderek
artıyor. Aynı oranda çırak yetişiyor mu?
Maalesef çırak artık yetişmiyor. Gençler
daha kolay para kazanacağı işlere yöneliyor.(Alüminyum-krom, cam balkon vs.
gibi işler)
- Bu alan da giderek makineleşmeye başladı ama,
hâlâ el yapımı ürünler yaptırmak isteyenler oluyor. El yapımı ve makine üretimi
ürünler arasındaki farklar neler?
El halısı ile makine halısı aynı
olabilir mi?
El işçiliği tabii ki çok kıymetli.
- Ne zaman “ben sanat yapıyorum aslında” demeye
başladın?
Bir ara ben sanatı yuttum
zannediyordum; fakat öyle işlerle karşılaşıyorsun ki hâlâ ben sanatçıyım
diyemiyorum. Her gün bir şeyler öğreniyorum hâlâ.
- Sanat ne demek sence? “O da benim imzam” deyip
farklı bir şey denemek mi?
Ben, müşteri standart bir şey
istemiyorsa özgün dövme işi istiyorsa bazı motifleri standart dışı çalışırım ve
o da benim imzam olur. Mesela bazı motiflerde 1-2 figür koyup veya ters motif
yapıp imzamı atabilirim.
- Usta olmak
ne demek? İnsan usta olduğunu ne zaman anlar?
Bir işe sanatın yanında ruhunu da
katabiliyorsan ve demirle konuşabiliyorsan, yaptıkların takdir topluyorsa usta
olduğunu anlarsın.
- Ustalığın içinde
var çırak yetiştirmek. Sen çırak yetiştirirken neleri önemserdin? Çırağına ilk
neleri öğretirdin?
Önce dürüstlük… İnsan işini sevmeli.
İşini sevmezse zaten yapılacak pek bir şey yok. “İş bulamadık, bari
milletvekili olalım” diyemezsin.
- Usta ve
çırak birbirini tamamlayan kişiler. Sence çırağı olmayana usta denir mi baba?
Çıraksız usta olur mu?
Çıraksız usta olmaz; ama günümüz
şartlarında çıraksız usta da olabiliyor.
- Koleksiyon
yapmayı sevdiğini biliyorum. Nelerin koleksiyonunu yaptın? Bu koleksiyon
malzemeleri sana ilham veriyor mu?
Emek verilen her şeyin benim gözümde bir değeri
vardır. Onları hurda olmaması için topluyorum. Benim emek verip ruhumu kattığım
şeyler hurda olursa, üzülürüm.
- Hayalini
kurduğun, ustalığımda şunu da yapsaydım dediğin bir şey var mı?
Hayır, şu anda yok. Kılıç bile
ürettim.
- Ne zamana
kadar üretmeye devam edeceksin?
Ben isterim ki ölene kadar bu işi
yapayım; fakat ileride şartlar ne getirir, bilemeyiz.
- Yeni işe
başlayanlara ya da sanatla uğraşan gençlere tavsiyelerin var mı?
Dürüst olsunlar, işini sevsinler. Ama
gerçekten işini sevsinler, hangi işi yaparsa yapsın. Başarı, işini sevmekten
gelir. İmkânım olsa, dünyaya tekrar gelsem yeniden demirci olmak isterdim.
Çünkü demiri çok seviyorum. Bazı insanlar demiri küçümseyerek “alt tarafı
demir” diyorlar; ama yanılıyorlar. Onun üst tarafı da demir, yan tarafı da
demir. Eğer demir olmasaydı medeniyet olmazdı.
Çok güzel bir röportaj olmuş ablacim bu sayede dayimin küçük, huzurlu atölyesini görme imkani da bulmuş oldum.:-):-)
YanıtlaSilTeşekkür ederim kuzum. Babamla ilgili zamana not düşmek, sizlerle paylaşmak çok iyi oldu:)
YanıtlaSilAynen ablacim ;-)
YanıtlaSil